13 Kasım 2009 Cuma

KARŞILAŞTIRMA Mihail BAHTİN – Victor TURNER







KARŞILAŞTIRMA

Mihail BAHTİN – Victor TURNER









Hazırlayan

RAMAZAN KAYA

Haziran 2009




İçindekiler

Giriş

Mihail Bahtin, Karnaval yahut “-Öteki.

Victor Turner, Eşik yahut “-Öteki.”

-Öteki.” Kavramının Karşılaştırması


Karnavalın Karakteristik Özellikleri

[Erginlenme Törenlerinde] Eşikselliğin Karakteristik Özellikleri

İki Etnografinin Karşılaştırılması

Genel Değerlendirme


Kaynaklar









GİRİŞ




Bu çalışmada Rus antropolog Mihail Bahtin (1895-1975) ve İngiliz antropolog Victor Turner'ın (1920-1983) ürettikleri düşünceler karşılaştırılacaktır. Bu iki antropoloğun birbirlerinden hiç haberdar olmadan yayımladıkları eserlerindeki ortak ve çatışan fikirler tartışılacaktır.



Mihail Bahtin'in, “Rabelais ve Dünyası” (1965) isimli eseri, 1968 yılında İngilizce'ye çevrilip ünlenmesinden çok önce, 1929 yılında bir Dostoyevski incelemesi ve 1934-5 yıllarında Romanda söylem isimli makaleleri yayımlanmıştır.1 Bahtin, dilbilim ve gösergebilime ilgi duymaktadır ancak Voloşinov'a göre, halk kültürüne duyduğu merak bunlardan daha güçlüdür ve gençliğine damgasını vuran, Rus sözlü geleneğidir. (akt. Pomorska “önsöz” 2005:12) 1920'li yılların başında Zelenin, Trubetzkoy, Jakobsen, Bogatyrev ve Propp'un da aralarında bulunduğu Rus düşünürler ... resmi “yüksek kültür”e karşıt olarak var olan “aşağı” kültür tabakalarının önemini vurgulamıştır. (Pomorska 2005:12) Bahtin, bu akımdan beslenmiş ve Rus devrimi ile II. Dünya savaşı arasındaki zaman diliminde, S.S.C.B.'de uygulanan ironi ve yergi türlerine yönelik yasak sebebiyle Amerika ve Avrupa antropolojisine yönelmek durumunda kalmıştır. “Dil” gibi “gülme”nin de insan türünün en özgün özelliği olduğunu ortaçağ karnavalları ve Rabelais'nin eserlerini analiz ederken vurgulamıştır. (karş. Pomorska 2005: 12-4)
Victor Turner ise Manchester, Cornell, Chicago ve Virginia Üniversitelerinde çalışan, öncü bir etnograf ve saha çalışmalarındaki yaratıcı düşüncesi ile anılmaktadır. “Kuru bir sosyal bilim olan din antropolojisini, neredeyse tek başına, dini pratiklerin yaşanageldiği, insana özgü bir alana dönüştürmüştür. Hayal gücünün uçsuz bucaksızlığına yönelik değerlendirmesiyle, sosyal yöntemin sert yaklaşımını birleştirmiştir. Ondan başka hiçkimse dinin insaniliğini ve insan türünün dinsel yaratıcılığını aklına getirememiştir.” (Turner “introduction” 1969:358) Etnografik çalışmalarını 1957den 1981'e kadar Zambia-Ndembu'ları arasında yapmıştır. 1974 ve 1979 yıllarında Hristiyan hacılarını ve 1986 yılında ritüellerin tiyatral biçemini yazmıştır. Turner'ın tiyatro ve performans hakkındaki çalışmaları ise onu tiyatro alanında da önemli bir isim haline dönüştürmüştür. Metin And; “Günümüzde tiyatro adamları antropolog, antropologlarda tiyatrocu olmuşlardır.” demektedir. (And 2007:388) Gerek Victor Turner, gerek Bahtin, bu düşünceye en önemli örnekler olduğu söylenebilir.

Mihail Bahtin ve Victor Turner'ı karşılaştırabilmek için öncelikle bu bilim insanlarının ele aldığı anahtar kavramlara değinilmelidir. Bahtin'de anahtar kişi Ortaçağ Fransız yazarı Rabelais ve anahtar kavram karnavaldır. Bununla birlikte Bahtin'in düşüncesinde başat kültür halk kültürüdür. Karnaval bu kültürün çekirdeğini oluşturmakta ve bu kavramdan ise gülme, çılgınlık, oyun, özgürlük gibi müphem kavramlar serpilmektedir. Bu belirsiz kavramlardan özellikle gülmeyi, karnaval gülüşü olarak sınırlamakta ve böylelikle belirlemeye çalışmaktadır. Turner ise Arnold Van Gennep'in eşik ve eşiksellik kavramlarını derinleştirmekte, communitas ve anti-yapı gibi yeni kavramlar üretmektedir. Bahtin'in incelediği nesneler daha çok sanat alanında kalan yazılı eserler iken, Turner'ın daha çok din alanında kalan yaşantıları aktardığını belirtmek önemlidir.


Mihail Bahtin; Karnaval yahut “-Öteki.”


Bahtin'e göre; nasıl İtalya'nın Dante'si, İspanya'nın Cervantes'i ve İngiltere'nin Shakespeare'i varsa, Fransa'nın da Rabelais'si vardır. (karş Bahtin 2005: 27-30) Bahtin'in Rabelais çözümlemesi ise “eski halk kültürünün incelenmesi gibi engin bir görevde atılan ilk adımdır.” (Bahtin 2005:508) Kişi merkezli etnoloji olarak tanımlayabileceğimiz bu incelemede George Devereux'nun; “derinlik genişliğe eşittir.” yani “tek bir kişinin ruhunun yeterli derecede derin, dinamik incelemesinin aynı gruptan bir çok bireyin davranışlarının taramasını yaparken öğrenebildiklerimize eşit olduğu” saptamasının karşılığıdır. (akt. Bock 2001: 403) Margeret Mead'in de desteklediği bu düşünceden Bahtin'in haberdar olup olmadığı belli değil ancak Bahtin, ortaçağ kültürünü Rabelais'nin edebiyatı aracılığıyla kavramaktadır. Biraz daha açarsak Bahtin, Rabelais'nin kişiliğini ya da benliğini kavramaya çalışmamaktadır. O'na göre Rabelais ve yaşadığı kültür etkileşim-iletişim halindedir. Yani “bireyin sosyal bir yaratım olduğu, ilişkiler içinde doğduğu ve ilişkilerle belirlendiğini tartışan Marx”ist bakış açısına sahiptir. (akt. Bock 2001:372) Bu anlamda “dünya tarihi tiyatrosunda” Rabelais'nin “koro şefliğini” tartışmaktadır. Rabelais, bir dönemin kapanıp yeni bir dönemin başlayışını gülmesiyle ilan etmiştir yahut Holquist'in önsözde yazdığı biçimde;

Dünya tarihi, der Bahtin, tüm perdeleri "gülen insanlar korosunun huzurunda sahnelenen" bir tiyatrodur. Fakat diye ekler, her çağ, bu gülmenin gücünü yoğunlaştıracak bir Rabelais'ye sahip olacak kadar şanslı olmamıştır.” Bahtin'in Rabelais'ye atfettiği koro şefliği rolünün bir sonucu olarak Rabelais, "Gülen halkın kendine özgü, zor dilini öyle bütünsel, öyle açık bir şekilde gözler önüne sermiştir ki, eseri, başka çağların halk mizah kültürüne de ışık tular."” (Holquist 2005: 25)

Bahtin karnavalı şöyle açıklamaktadır:

Aslında karnaval, sahne ışığı nedir bilmez; başka bir deyişle aktörler ile seyirciler arasında herhangi bir ayrım kabul etmez. Sahne ışıkları bir karnavalı yok ederdi; tıpkı bir tiyatro oyununun ışıklar olmadan sahnelenememesi gibi. Karnaval insanlar tarafından seyredilen bir gösteri değildir; insanlar onun içinde yaşarlar, herkes ona katılır, zira karnaval fikrinin kendisi bütün insanları kucaklar. Karnaval olduğu sürece, onun dışında başka bir hayat yoktur. Karnaval zamanında hayat sadece onun yasalarına tabidir, yani onun kendi özgürlüğünün yasalarına Karnavalın evrensel bir ruhu vardır; o, tüm dünyanın, dünyanın yeniden hayat buluşunun, yenilenişinin, herkesin katıldığı özel bir durumudur. İşte karnavalın özü budur; katılımcıların hepsi bu özü canlarıyla kanlarıyla hisseder. Bu öz, en açık şekliyle Roma Satürn Bayramı'nda, yani Satürn'ün altın çağının dünyaya kısa bir süreliğine de olsa en hakiki ve tamamlanmış haliyle geri dönüşünde ifadesini bulmuş ve deneyimlenmiştir. Bu evrensel yenilenişi ifade eden Satürn Bayramı geleneği ortaçağda da kırılmamış, aynı canlılıkta devam etmiş; çok canlı bir şekilde, sıradan resmi hayat biçiminden bir kaçış olarak yaşanmıştır.” (Bahtin 2005: 33-4)2


Bahtin; karnavalı tekrar şöyle yorumlamaktadır. “Öyleyse karnaval, halkın, gülmeye dayanarak örgütlenen ikinci hayatıdır. Şenlikli bir hayattır. Şenlik, ortaçağın tüm komik ritüel ve gösterilerinin kendine has bir niteliğidir.” (Bahtin 2005: 34)
Bahtin, karnavalın, resmi ritüeller ve bayramlarla karıştırılmamasını vurgular. Şöyle söylemektedir.

Öte yandan ortaçağın resmi bayramları, kiliseye ve feodal düzene ait olsalar ya da devlet tarafından desteklenseler bile, ne halkı var olan dünya düzeninden çıkarabilir, ne de ona ikinci bir hayatın kapılarını açardı. Tam tersine, bu resmi bayramlar şeylerin var olan kalıplarını onaylar, onları güçlendirirdi. ... Aslında resmi bayramlar geçmişe dönüp bakar, onu şimdiyi takdis etmek için kullanırlardı. Daha eski zamanlardaki arı bayramların aksine ortaçağın resmi bayramı durağan olan, değişmez olan, daimi olan herşeyi bir daha teyit ederdi: var olan hiyerarşiyi, geçerli olan dinsel, siyasi, ahlaki değerleri, normları, yasakları. Bu bayramlar çoktan kurulmuş olan, ebedi ve tartışılmaz bir şey olarak ortaya konan egemen hakikatin zaferiydi. Resmi bayramın tonunun yekpare ciddiyeti ve gülme unsuruna bu kadar yabancı duruşunun nedeni de buydu. O bayramlarda, insanın hakiki şenlikli doğası ihanete uğramış, bozulmuştu. Ancak bu hakiki şenlikli karakter tamamıyla yok edilebilir bir şey değildi; katlanılır bir hale sokulmalı, hatta resmi alanın dışında yasal bir hale getirilmeli, pazar meydanının popüler alanına devredilmeliydi.” (Bahtin 2005: 36)

Bu alıntıda önemli bir noktayı belirtmek daha sonra Turner'la mukayesede avantaj sağlayabilir. Bahtin'in terminolojisinde altını çizdiğim “resmi alanın dışı”, yapının (structure) dışı olarak ele alınabilir. Bu terim Bahtin'in yaptığı etnografinin yapısal karşılığı olacaktır. Bu haliyle Bahtin bir yandan yapının dışında kalan ikincil alanın içeriğini tasvir eden bir etnograf, diğer taraftan oradaki yaşantının karakteristik özelliklerini belirlemeye çalışan bir yapısalcıdır.

Bahtin; “neredeyse tüm Kilise bayramlarının bir de geleneksel olarak kabul görmüş, komik halk versiyonu bulunurdu.” demektedir. Bu versiyonlarda halk; “örneğin müsabakalardan galip çıkanların ödüllendirilmesi, feodal hakların devredilmesi ya da şövalyeliğe kabul gibi ciddi törenleri taklit ederlerdi. Örneğin “sırf gülmek uğruna” (roi pour rire) şölen sofrasında baş köşeye geçecek bir kral ve kraliçenin seçilmesi gibi sahneler de komik protokolde zaman zaman canlandırıldı.” demektedir. (Bahtin 2005:31-2) “Bunlar [karnavallar] ne bir şey buyururlar ne de talep ederler. Hatta kimi karnaval biçimleri Kilise kültünün parodisini yapar. Bu biçimlerin hepsi, sistematik olarak kilise ve dinselliğin dışında konumlanırlar. Bunlar tamamen farklı bir alana aittir.” (Bahtin 2005: 33) Bahtin'e göre bu gülme yani karnaval gülmesi, "resmi dünyaya karşı kendi dünyasını, resmi kiliseye karşı kendi kilisesini, resmi devlete karşı kendi devletini" kurar. (Bahtin 2005:115)

Buraya kadar ele alınan Bahtin'deki karnaval kavramı, Holquist'in önsözde yazmış olduğu haliyle şöyle özetlenebilir.

Şüphesiz Bahtin'in bu kitaptaki en üretken kavramı olan karnaval, devrimin getirdiği değişimler karşısında engel olmak bir yana, devrimci bir kavramdır. Karnaval salt tatille veya daha da kötüsü, ister laik ister teokratik olsun yönetimlerin çıkarlarına hizmet etmek üzere düzenlenen şenliklerle karıştırılmamalıdır. Nihayetinde karnavalın izni kilise veya devletin uyguladığı bir takvimden çıkmaz; karnaval, rahiplerden de krallardan da önce var olan bir güçten kaynaklanır; rahipler ve krallarsa karnavala kendileri izin veriyorlarmış gibi yaparken, aslında o gücün daha büyük iktidarına boyun eğmektedirler.” (Holquist 2005: 20-1)


Bahtin; “Pazar meydanındaki ya da sokaklardaki karnavalesk kalabalık, salt bir kalabalık değildir. Bu, bir bütün olarak halktır; ancak halkın kendi yöntemleriyle örgütlenmiş halidir; yani halkın yöntemleriyle. Bu, var olan tüm baskıcı sosyoekonomik ve siyasal örgütlenmelerin dışında, onlarla karşıt birşeydir; bu örgütlenmeler, şenlik zamanı askıya alınır.” 3 demektedir. (Bahtin 2005: 283)


Victor Turner, Eşik yahut “-Öteki.”


Geçiş ritüelleri üzerine çalışmış olan Turner, daha öncesinde Arnold Van Gennep'in üç faza ayırdığı geçiş ritüellerinden özellikle eşik üzerinde durmaktadır. Van Gennep geçiş ritüellerini ayrılma, eşik ve bütünleşme olarak ayırmıştı. (akt. Turner 1969:359) Turner'a göre eşik; “durumlar arasındaki evre, insanların bir yerden ayrılıp henüz bir başkasına ulaşmadıkları araftır. Bu evre, geçiş ritinin eşiksel evresi olarak adlandırılmaktadır.” (akt. Kottak 2002: 470) “Eşikteki varoluş; ne buradadır ne oradadır, hem ikisi arası-hem ikisi ardında; kanunların, adetlerin, anlaşmaların ve seremonilerin tayin ettiği bir pozisyondur.” (Turner 1969: 359) Turner, eşikteki insan topluluklarının, herhangi bir topluluk yani community'den farkını ayırt etmek için communitas sözcüğünü kullandığını belirtmektedir. (Turner 1969:358) Communitas ise ritüelin yaşlılarının mutlak otoritesine bağlı eşit insanlar topluluğu anlamına gelir. (Turner 1969: 360)

Turner'a göre ötekinin deneyimlenmesi yani communitas yaşamı, varolan meşru yapıyla birlikte varolur. Communitas deneyimi şunu öğretmektedir. Meşru yapı communitas olmadan, communitas ise meşru yapı olmadan varolamaz. Bu deneyim, statüsü güçlü olanın zayıf düşebileceğini gösterdiği gibi aynı zamanda zayıf olanın (kaybedecek birşeyi olmayanın) en güçlü olan olduğu bilgisini taşımaktadır.(karş Turner 1969: 370-3) Zen düşüncesinin formülsyonuyla; “herşey bir olmak, bir olmak hiçlik ve hiç olmak herşeydir.” Bu haliyle Turner'da öteki yani eşik yaşamı ya da communitas dialektik bir kavramdır. Turner, nasıl Levis-Strauss yapının kavramsal özelliğinden bahsediyorsa communitasın da bir metafor olduğu ve analoji kurmada bir potansiyele sahip olduğunu belirtmektedir. (Turner 1969:372)

Turner; “Değişik toplumlarda, değişik sembollerle gösterilen belirsiz ve ayrımlanmamış özellikler gösteren kültürel ve sosyal geçişler vardır.” demektedir. “Bu geçiş sıklıkla ölüm, ana rahmine dönmek, görünmezlik, karanlık, hemcinslilik, vahşilik yahut ay ya da güneş tutulması gibi benzetmelerle ifade edilmektedir.” (Turner 1969: 359)

Turner neden, “eşik durumlarının hemen hemen heryerde esrarlı-dini özellikler içerdiğini ve çoğunlukla tehlikeli, uğursuz ya da insanları, nesneleri, olayları ya da yakınlıkları kirleten” (Turner 1969:368) biçimde karşılandığını sorgulamakta ve buna Mary Douglas'ın “her ne, belirgin biçimde sınıflanamıyorsa, onun kirli ve tehlikeli ilan edildiği” yanıtını vermektedir. (akt. Turner 1969:368) Normal toplumsal yapının karşıtı, anti-yapı özelliği gösteren bu durum ise “marjinal” olarak tanımlanmaktadır. (Turner 1969:369) Bu örnek karnavallar için de geçerli sayılabilir. Karnaval cehennemi olarak anılan durum buna örnektir. Bahtin bu durumu Turner ve Douglas gibi şöyle izah etmektedir. “Bu grotesk imge, soyut akılcılık doğrultusunda basite indirgenip yorumlanacak olursa yine anlaşılamaz. Korkunun yenilmesinin nerede son bulup, neşeli eğlencenin nerede başlayacağını belirlemek imkansızdır. Karnaval cehennemi, yiyip yutan ve doğuran yeryüzünü temsil eder, sık sık bir bolluk imgesine dönüşür; canavar yani ölüm gebe kalır. Çeşitli biçim bozuklukları, örneğin, sarkık göbekler, kocaman burunlar veya kamburlar, gebeliğin veya doğurucu gücün arazlarıdır. Korku karşısında kazanılan zafer korkunun soyut olarak yok edilmesi değildir; eşanlı bir alaşağı etme ve yenilenme, neşeli bir dönüşümdür. [cehennem bir araba olarak temsil edilmekte ve şenliklerin doruk noktasında yakılmaktadır.] Cehennem çatlayıp yarılır ve bolluğu akıtılır.” “... insanlar korku kaynağıyla oynar ve ona gülerler; korkunç olan şey “komik bir canavara” dönüşür. (Bahtin 2005:118)






-Öteki.” Kavramının Karşılaştırması

Hem Mihail Bahtin'de hem Victor Turner'da “öteki yaşantı” tartışılmaktadır. Öteki yaşantının; normal, gündelik ya da resmi diyebileceğimiz, yapının dışında oluşu her ikisinde de ortaktır. Buna karşılık Bahtin'in karnaval kavramı, eşiksellik olarak değerlendirilebilir olmasına karşın, Turner'ın eşiklik durumu karnaval olarak değerlendirilemez. Bahtin'de karnaval bir yaşantıdır. Turner'daki eşik ise yapısal bir kavramdır. Karnaval, bu yapısal kavramın alanına girebilir. Çünkü karnaval da geçici bir dünyadır. “Sıradan resmi dünyadan bir kaçıştır.” (syf 4) Elbettte geri dönmek üzere bir kaçıştır. Geri dönerken ise karnavalda yer almış olan insanlar yenilenmiş ve kendileri nasıl yenilenmişse etkileşim-iletişim halinde yaşadıkları dünyayı da yenilemiş, değiştirmiştir. Turner'ın bahsettiği eşik ise erginlenme ritüellerindeki yaşantı üzerinden kavramlaştırılmıştır. Erginlenme ritüelleri de keza normal toplumsal yapının dışında yer almaktadır ancak burada yapıdan bir kaçış yerine yapı dışındaki yaşantıya maruz bırakılma vardır. Karnavala halk kendi isteğiyle, kendi örgütlenme biçimiyle katılır. (syf 6) Oysaki erginlenme töreni tayin edilmiştir. Erginlenme törenine katılan insanlar da değişmiştir ancak bu değişim bir eğitim ile birlikte gelmiştir. Bu eğitim, eşiğe kadar süregelen yaşamın kuvvetlendirilmesi yönünde bir değişim yaratmaktadır. Bu bilgi dünyevi statülerin, mülkiyetin ya da var olan eşitsizliğin beyhudeliğine yönelik bir eğitimdir.


Eşik hem erginlenme törenleri yaşantısını hem de karnaval yaşantısını -ki yapı dışında kalan daha birçok geçici yaşantıyı tanımlayabilme potansiyelindedir. Bu sebeple karşılaştırma yaparken eşik kavramı bir ortaklık olarak belirlenip tartışmanın dışında bırakılabilir. Esas karşılaştırma karnaval yaşantısı ile erginlenme ritüeli yaşantısının karakteristik özellikleri üzerinden yürütülecektir. Burada eşiksellik kavramının çatısı altında iki farklı etnografi vardır. Bu iki bilim insanının yapmış oldukları etnografilerde esas çatışmalar bu yaşantıların karakteristik özellikleri hakkındadır.

    Bir diğer önemli fark yaptıkları etnografilerin zaman farkıdır. Bahtin'de mevcut sistemin dışında kalan yaşantı gerilerde kalmıştır. Ortaçağ karnavalları mevcut sistemin dışında yer almaktadır ancak mevcut sistem denilen, dinin egemen olduğu ortaçağ mevcut sistemidir. (structure) Turner ise etnografisini 20. yy. yaşantıları üzerinden yapmakta ve kuramlaştırmaktadır. Bu haliyle ortaklık olarak kabul ettiğimiz bu yaşantıların sosyal yapının dışında yer alması da tam olarak özdeş değildir. Çünkü en başta sosyal yapı farklıdır.





Karnavalın Karakteristik Özellikleri



Bahtin'de karnavalın en önemli özelliklerinden biri “Özgürlükle olan ayrılmaz ve temel ilişkisi"dir. (Bahtin 2005:116) Şöyle söylemektedir.

Denebilir ki karnaval, resmi bayramın aksine, egemen hakikatten ve kurulu düzenden geçici bir özgürleşmeyi kutlardı; tüm hiyerarşik rütbelerin, ayrıcalıkların, normların ve yasakların askıya alınışının altını çizerdi. Karnaval, zamanın hakiki bayramıydı; oluşumun, değişimin ve yenileşmenin bayramı. Ölümsüzleştirilmiş ve tamamlanmış olan her şeye düşmandı.” (Bahtin 2005: 36)

Bununla birlikte karnavalın özelliklerinin bir kısmını şöyle açıklamaktadır.


Karnaval zamanı tüm hiyerarşik önceliklerin askıya alınmasının özel bir önemi vardı. Resmi bayramlarda rütbe özellikle öne çıkan bir şeydi; bu bayramlarda herkesten, sınıfına, rütbesine ve niteliklerine göre tamamen belli kurallar içinde hareket etmeleri beklenirdi; herkesin yeri belliydi. Bu bayramlar eşitsizliğin takdis edilmesiydi. Halbuki karnavalda her şey birbirine eşit kabul edilirdi. Normalde kast, mülkiyet, meslek ve yaş bariyerleriyle birbirinden ayrılan insanlar arasında, karnaval zamanı kent meydanında bu etkinliğe has özgür ve dostane bir ilişki biçimi egemen olurdu. Ortaçağ toplumsal düzeninde çok güçlü bir hiyerarşik yapı ve aşırı uçlara varmış bir kast sistemi vardı, bu muazzam güçlü bir yapıydı. Dolayısıyla, bu tür özgür ve dostane ilişkiler karnaval zamanı çok derinden hissedilir, bu da karnaval ruhunun önemli bir unsurunu oluştururdu. Aslında halk sanki saf insani ilişkilerin içine yeniden doğar gibi olurdu. Bu hakiki insan ilişkileri sadece hayal gücünün ya da soyut düşüncenin bir ürünü değildi; bunlar hayata geçirilirdi. Ütopik ideal ile gerçek olan, türünün eşsiz bir örneği olan bu karnaval tecrübesinde iç içe geçer, birbirine karışırdı.” (Bahtin 2005: 36-7)


Hiyerarşik rütbelerin hem gerçekten hem de ideal olanı gözeterek böyle geçici bir şekilde askıya almışı, karnaval sırasında, gündelik hayatta mümkün olmayan özel bir tür iletişim yaratırdı. Bu da pazar meydanına özgü konuşma ve davranış biçimlerinin yaratılmasına yol açardı; bu açık ve rahatça sürdürülen konuşmalarla davranışlar, birbiriyle temasa geçenler arasında herhangi bir mesafeye izin vermez, insanları, başka zamanlarda dayatılan görgü kuralları ve kibarlık normlarının bağlayıcılığından uzaklaştırırdı.” (Bahtin 2005: 37)


Karnaval dilinin tüm sembolleri, bu değişim ve yeniden teşekküle duyulan sempatiyle, geçerli olan hakikatlerin ve otoritelerin aslında göreceli olduğu şeklindeki neşe hissiyle doluydu. Bu dilin özgül bir mantığı vardır: Bir "tersyüz" olma (â l'envers) mantığı, sürekli bir "ters yöne dönme," sürekli bir yukarıdan aşağıya, önden arkaya kayma hali, sayısız parodiler, gülünçleştiren taklitler [travesty], hakaretler, zındıklıklar, komik taç giyme, tacı geri alma törenleri. İşte ikinci bir hayat, halk kültürünün ikinci dünyası böyle kurulur; bu, belli bir dereceye kadar karnaval dışı hayatın bir parodisi, "tersyüz olmuş bir dünya"dır. Ancak şunun da altını çizmek gerekir: Karnaval, modern zamanların olumsuz ve biçimsel parodisinden fersah fersah uzak bir şeydir. Halk mizahı, inkâr eder, ama aynı zamanda yeniden hayat verir, tazeler. Salt olumsuzlama, halk kültürüne tamamen yabancıdır.” (Bahtin 2005:37)


Karnavalın en önemli ayırt edici yanı olan hiyerarşilerin askıya alınması özelliği, tek başına eşitlik yaratmakta, mülkiyet farkı, yaş farkları, kast ve meslek farklılıklarını ortadan kaldırmaktadır. Bu esaslı özellikten başka karnaval özel bir tür iletişim yaratmaktadır. Bahtin bu iletişimi şöyle örneklemektedir. “örneğin, iki kişi dostane bir ilişki kurduğunda, ... birbirlerine gayri resmi bir tarzda hitap etmeye başlarlar; küfürler sevgi dolu bir tarzda söylenir ve karşılıklı alaya izin vardır. (Halbuki resmi bir konuşmada sadece üçüncü bir kişiyle alay edilebilir.) İki dost konuşurken birbirlerinin omzuna hatta karnına vurabilir. (bu, tipik bir karnavalesk jesttir.) Böyle bir konuşmada sözel görgü kuralları ve disiplin bir miktar gevşer, müstehcen sözler ve ifadeler sarf edilebilir.” (Bahtin 2005: 43) Böylelikle Bahtin pazar meydanına özgü dilin tipik özelliğini; “sövgüsel bir dil, hakaret dolu söz ve ifade kullanımı” olarak saptamaktadır. “Bunların ilkel iletişimde farklı farklı işlevleri vardı, hatta pek çok örnekte büyü ve efsun karakteri taşırlardı. Ancak bizi özel olarak ilgilendiren, ilahları alaya alan, onları küçümseyen dildir, ki bu, eski zamanlara ait komik kültlerin bir unsuruydu. Bu sövgüler müphemdi: Bir yandan hakaret edip küçük düşürürken, bir yandan da hayat ve tazelik verirlerdi. ... Bu yeni biçimde sövgü, özgür karnaval atmosferinin, dünyanın ikinci, gülünç yüzünün yaratılmasına katkıda bulunmuştur. ” (Bahtin 2005: 43-4)

Karnavalın diğer önemli özelliği “maddi bedensellik ilkesi” yani “insan bedenini, yeme, içme, dışkılama, gibi edimler”le ve “cinsel hayata ait imgelerle temsil etme”sidir -ki Bahtin'e göre bu ilkeyi özellikle modern ideoloji ya da XIX. Yüzyıl ideolojisi kendine uydurarak değiştirmiş, anlayamamıştır. (Bahtin 2005: 45-6) Bahtin'e göre bu durum halk kültürünün grotesk gerçekçiliği olarak ele alınabilir ve grotesk gerçekçilikteki maddi bedensellik ilkesi, “onun tamamen popüler şenlikli ve ütopik veçhesinde ifadesini bulur. Kozmik toplumsal ve bedensel unsurlar, burada bölünmez bir bütün olarak verilir; bu bütün, neşeli ve cana yakın bir şeydir. Dolayısıyla grotesk gerçekçilikte, bedensel unsur son derece olumludur. Bu, hayatın diğer alanlarındaki kopuk, mahrem ve hodbince değil, tüm bir halkı temsil eden evrensel bir şey olarak sunulur. Böyle oluşuyla, dünyanın maddi ve bedensel köklerinden kopukluğunun karşısında durur; kaba saba olan şeylerle alakası yokmuş numarası yapmaz ya da dünya ile bedenin bağımsız iki şey olduğunu iddia etmez.” (Bahtin 2005: 46)

Bahtin'e göre karnavalın bir diğer önemli özelliği grotesk gerçekçiliğin temel ilkesi olan “itibarsızlaştırmak” yani “yüksek, ruhani, ideal, soyut olan herşeyi yukarıdan aşağıya indirmektir; yukarıdakileri maddi düzeye, çözülmez bütünlükleri içinde dünya ve bedenin alanlarına aktarmaktır. ... ete kemiğe büründürmek[tir.] ... En eski zamanlardan beri grotesk gerçekçiliğin bütün biçimlerini belirleyen halkın gülüşü, bedenin alt bölgeleriyle ilintiliydi. Gülüş [ise] itibarsızlaştırır, dünyevileştirir. ... Grotesk gerçekçilikte, yukarıdakinin itibarsızlaştırılması ve aşağı indirilmesi[ndeki] ... yukarı ile aşağının mutlak ve topografik bir anlamı vardır. “Aşağı”, dünyadır, “yukarı” ise sema. Dünya yiyip yutan bir öğedir (mezar, rahim); aynı zamanda da bir doğum ve yeniden doğum öğesi (anne memesi). ... Yukarı bölge yüz ya da kafa, aşağı bölgeyse üreme organları, karın ve kaba etlerdir. ... İtibarsızlaştırmak, aynı anda hem gömmek hem tohum atmak hem de öldürmektir, fakat ortaya daha bol ve iyi bir şey çıkarmak için. İtibarsızlaştırmak aynı zamanda bedenin aşağı bölgeleriyle, karnın içindeki hayatla ve üreme organlarıyla meşgul olmaktır; dolayısıyla dışkılama, çiftleşme, ana rahmine düşme, gebelik ve doğum gibi edimlerle ilişkilidir. İtibarsızlaştırma, yeni bir doğum için bedensel bir mezar kazar; sadece yıkıcı ve olumsuz değil, aynı zamanda yenileyen bir özelliği vardır. Bir nesneyi itibarsızlaştırmak onu sadece yokluğun uçurumlarına, mutlak yıkıma doğru değil, üremenin gerçekleştiği aşağı bölgelere, ana rahmine düşülen ve doğumun gerçekleştiği yöreye doğru fırlatıp atmaktır. Grotesk gerçekçiliğin aşağı bölgeden anladığı budur: bereketli bir dünya ve ana rahmi. Orada her zaman bir rahme düşmedir gider.” (Bahtin 2005: 47-9) Bahtin, Cervantes'in Don Quijote'unda Sancho'yu buna örnek vermektedir. “o şişko göbeği, o iştahı, o susuzluğuyla, hala güçlü bir karnavalesk ruh taşımaktaydı.4 Bolluk ve varlığa duyduğu sevgi henüz, özünde mahrem, egoist ve yabancılaştırıcı bir karaktere sahip değildi. Sancho, ünlü Korint vazolarını süsleyen koca göbekli antik iblislerin birinci dereceden akrabasıdır. ... Sancho'nun dünyeviliği, koca göbeği, iştahı, bol bol dışkılamasıysa, neşe dolu bedensel mezarın (karın, iç organlar, dünya) grotesk gerçekçiliğinin mutlak anlamda aşağı bölgelerine işaret ediyordu; bu mezar, Don Quijote'un soyut ve zayıflamış idealizmi için kazılmıştı.” (Bahtin 2005: 49-50)

Bahtin; karnavalla ilgili bahsedilenler dışında burada kısaca alınacak olan şu özelliklerden de bahsetmektedir. Örneğin; ““abartı”, hem grotesk gerçekçiliği hem de halk festival biçimlerini karakterize ediyordu: Sözgelimi, XVI. Ve XVII. Yüzyıllarda Nuremberg karnavallarında düzinelerce insan dev sosisler taşırdı.” (Bahtin 2005: 91)

Bir diğer tema olan “maske”; “halk kültürünün en karmaşık teması” olmakla birlikte; “değişim ve dirilişin sevinciyle, neşeli bir görecelilikle, bir örnekliğin ve benzerliğin şen şakrak bir reddiyle ilgilidir: kendine benzeyişi reddeder. Maske, geçişle, metamorfozla, doğal sınırların ihlaliyle, alayla ve bildik takma adlarla ilişkilidir. Hayatın oyunsu unsurlarını barındırır; gerçeklik ve imgenin karşılıklı özgül bir ilişkisine dayanır, ki bu da, en eski ritüellerin ve gösterilerin en temel özelliğidir. Elbette maskenin biçimden biçime giren karmaşık sembolizmini tüketmek mümkün değildir. ... Maske, groteskin özünü ifşa eder.” (Bahtin 2005:68)

Karnavalın karakteristik özelliklerine gülme, çılgınlık, delilik gibi müphem kavramlar da dahil edilmeli ancak bunlar hep bir neşe kavrayışıyla birlikte değerlendirilmelidir. Böylelikle saydığımız tüm karakteristik özellikleri ters yüz eden “müphem”likten de bahsedilmelidir. Müphemlik, karnaval gülüşünün kompleks doğası ile ilgilidir. Bu gülüş “hem neşeli ve zafer dolu hem alaycı ve taklitçidir. Söyler ve inkar eder, gömer ve hayat verir.” (Bahtin 2005:38)





[Erginlenme Törenlerinde] Eşikselliğin Karakteristik Özellikleri



Turner'a göre “[erginlenme törenlerindeki] eşiksellik evresinin her zaman belirli özellikleri bulunmaktadır. Eşikteki insanların ... normal toplumsal bağıntıları kesilmiştir. Olağan toplumsal yaşamdan kopukluk çeşitli kontrastlarla belirlenebilir.” (akt. Kottak 2002:470) Turner, bahsettiği kontrastları yani ikili karşıtlık/ayrım serilerini aşağıdaki gibi bir tablo haline getirmektedir. Turner bu listenin genişletilebileceğini dahası bu özelliklerin içinde yer alan sembollerin çoğunlukla doğum ve ölümün fizyolojik karakteriyle de bağlantılı olduğunu belirtmektedir. “Okuyucu hemen farkedecektir ki bu özelliklerin çoğu Hristiyan yaşamın karakteristikleri ile örtüşür. Şüphesiz Müslüman, Budist, Hindu ve Yahudiler kendi dinlerine göre de bu özelliklere eklenti yapabilirler.” (Turner 1969: 367) Görünen o ki; toplum ve kültürdeki özelleşmenin artması ile birlikte sosyal işbölümündeki karmaşıklığın ilerlemesi; eşik olarak tanımlanan kültür durumlarının geçiş özelliklerini de ayarlar ve toplum daha kurumsallaşmış bir duruma geçer. Dini yaşamın geçiş kalitesinin izleri örnek formülasyonlarda kalır. “Hristiyan dünyada kafasını koyacak bir yeri olmayan bir yabancı, bir hacı, bir yolcudur.” Bu noktada geçiş kalıcı bir durum haline gelir. Başka hiçbir yerde eşikselliğin kurumsallığı bu kadar net gözlenemez. (Turner 1969: 366-7)

Turner, communitaların “açık toplum” (open society) olarak, kapalı toplum (closed society) yani “yapı” (structure) karşıtlığında olduğunu belirtmektedir. (Turner 1969: 370) Bununla birlikte Turner'ın tarifiyle erginlenme törenlerinde “yeni üyelerin davranışları normal olarak edilgen ve mütevazıdır; eğitmenlerine üstü kapalı olarak itaat ederler ve keyfi cezalandırmalarını şikayet etmeden kabullenirler.” (Turner 1969: 359)

Eşiksellik                                      (Liminality)
geçiş
türdeşlik
communitas
eşitlik
anonimlik
mülkiyet yokluğu
statü yokluğu
çıplaklık ya da tek tip giysi
cinsel perhiz ya da aşırılık
cinsiyet ayırımlarının asgarileşmesi
rütbe yokluğu
alçakgönüllülük
dış görünüşü önemsememe
özgecilik
mutlak boyun eğme

kutsallık
kutsal öğretiler
suskunluk
yalınlık
acı ve ıstırabı kabulleniş
Normal Toplumsal Yapı (Structure)
durum
heterojenlik
yapı
eşitsizlik
isimler
mülkiyet
statü
giysi farklılaşması
cinsellik
cinsiyet ayırımlarının azamileşmesi
rütbeler
kibir
dış görünüşe özen
bencillik
yalnızca daha yüksek rütbelere boyun eğme
sekülerlik
teknik bilgi
konuşma
karmaşıklık
acı ve ıstıraptan kaçınma
Tablo 1 (akt Kottak 2002: 470)
İki Etnografinin Karşılaştırılması

Kolaylık olması açısından yukarıdakine benzer bir tablo karnavallar hakkında da hazırlanabilir. Bu tablo aşağıdaki gibi olacaktır.

Ortaçağ Toplumsal Yapısı (Structure)     
durum
heterojenlik
yapı
eşitsizlik
isimler
mülkiyet
statü
giysi farklılaşması
cinsellik
cinsiyet ayırımlarının azamileşmesi
rütbeler
kibir
dış görünüşe özen
bencillik
daha yüksek rütbelere boyun eğme
kutsallık
teknik bilgi
konuşma
karmaşıklık
acı ve ıstıraptan kaçınma
Karnaval                                        

geçiş
türdeşlik
communitas(çobansız)
eşitlik
anonimlik
mülkiyet yokluğu
ters yüz etme (itibarsızlaştırma)
ters yüz edilme (maske)
aşırılık (maddi bendensellik)
maddi bedensellik

ters yüz edilme (itibarsızlaştırma)
neşe (gülme)
 maske (groteskleşme)
-
özgürlük, ters yüz etme (itibarsızlaştırma)
sekülerlik (görecelilik)
gülmenin felsefi (kutsal) bilgisi
ters yüz edilme (küfür)
Groteskleşme
-

Tablo 2


Görüldüğü gibi ortaçağ toplumsal yapısı ile modern tolumsal yapı arasında büyük farklar yoktur. Ancak bu hiç olmadığı anlamına gelmez. Örneğin modern yapı seküler iken ortaçağ yapısı kutsaldır. Buna bağlı olarak modern yapı dışında kalan erginlenme törenleri kutsal iken, karnavallar seküler ya da Bahtin'in belirttiği haliyle görecelilik yaşantısındadır. Bu iki tabloyu birleştirdiğimizde şu tarz tablolarla karşılaşırız.
1)
[erginlenme töreni]Eşiksellik

geçiş
türdeşlik
communitas

eşitlik
anonimlik
mülkiyet yokluğu
Normal Toplumsal Yapı (Structure)

durum
heterojenlik
yapı
eşitsizlik
isimler
mülkiyet
Karnaval                      


geçiş
türdeşlik
communitas (çobansız)
eşitlik
anonimlik
mülkiyet yokluğu

Tablo 3


Yapı dışında kalan iki farklı etnografide tamamen örtüşen kısım bu tabloda göründüğü biçimdir. Bu tabloda hem (modern ya da ortaçağ farketmeden) toplumsal yapı aynı kalmakta hem de bu yapının dışında kalan etnografilerdeki karakteristik özellikler özdeşleşmektedir. Çok küçük birkaç istisna dışında. Karnavaldaki yapının kontrastını belirlemek için communitas kavramını kullanmayı tercih ettim. Bahtin'in bu durum için kullandığı yapısal bir sözcük yoktur. Turner'ın communitası bu anlama yakındır. Ancak communitasda erginlenmişlerin mutlak otoritesine bağlı bir eşitler topluluğu söz konusudur. Bu sebeple Nietzche'nin “çobansız bir sürü!” deyiminden esinlenerek çobansız communitas olarak tanımlamanın anlamı doğru verdiği kanaatindeyim. (Nietzche 1999: 23) Bu haliyle Turner erginlenme törenlerinde eşitlikten bahsediyor olsa da bu tam bir eşitlik değildir. Bu daha çok eşit köleliktir. Esas eşitlik karnaval yaşantılarında var olmaktadır. Erginlenme törenlerinde eğitmenler yeni üyelere dayak atabilirler (syf 12) ancak karnavalda herkes herkese dayak atabilmektedir. (Bahtin 2005: 293)

2)

[erginlenme töreni]Eşiksellik

statü yokluğu

rütbe yokluğu

mutlak boyun eğme



suskunluk

Normal Toplumsal Yapı(Structure)

Statü

rütbeler

daha yüksek rütbelere boyun eğme

konuşma
Karnaval                      


ters yüz edilme (itibarsızlaştırma)
ters yüz edilme (itibarsızlaştırma)
özgürlük (itibarsızlaştırma)


ters yüz edilme (küfür)

Tablo 4

Karşılaştırma yapılacak bu tablo yine toplumsal yapının aynı kaldığı (hem ortaçağ hem modern) ve karnaval ile erginlenme törenlerinin bu yapıyla kontrast oluşturacak biçimde benzer olduğu bir biçimi göstermektedir. Ancak bu benzerlik yanıltıcı olmamalıdır keza bu tablo aynı zamanda edilgenlik ile etkinlik arasındaki farkları ortaya koymaktadır. Normal toplumsal yapıdaki statü, rütbeler ve bu rütbelere boyun eğme, erginlenme törenlerinde de karnavalda da bir biçimde yok sayılmaktadır. Ancak erginlenme törenlerinde bu durum daha çok statülerin beyhudeliğe gönderme yaparken, karnavallarda statüler aynı zamanda itibarsızlaştırılmakta ya da daha açık bir dille aşağılanmaktadır. Erginlenme törenlerinde statüye bağlı durumlar edilgen bir tutuma çekilip yok sayılırken, karnavalda etkin, cesur ya da günümüz ahlaki normlarıyla pervasız diyebileceğimiz bir biçimde yok sayılmaktadır. Bahtin'in deyimiyle bu statüler ve oluşturduğu rütbeler yeniden yapılanması için ana rahmine yollanmakta, itibarsızlaştırılmaktadır. Bu edilgenlik-etkinlik “konuşma”da daha belirgin biçimde görünmektedir. Konuşmanın kontrastı erginlenme törenlerinde suskunluktur. Bu rütbelerin en aşağı kısmında kalmanın mutlak ifadesidir. Oysaki karnaval, küfür kullanarak, yalnızca üst rütbelerin sahip olduğu bir yetkiyle kendisini donatmaktadır. Erginlenme törenleri yüksektekine, aşağıda olmanın ne demek olduğunun bilgisini vermektedir buna karşılık karnavalın ise normalde aşağıda olan halka, yukarıda (yüksek statü) olmanın ne demek olduğunun bilgisini verdiği de düşünülebilir. Bu tablo Turner ile Bahtin'in etnografilerinin ne kadar farklı iki alanda gerçekleşmiş olduğunu da göstermektedir.


3)
[erginlenme töreni]Eşiksellik

çıplaklık ya da tek tip giysi

dış görünüşü önemsememe

yalınlık
Normal Toplumsal Yapı(Structure)

giysi farklılaşması


dış görünüşe özen


karmaşıklık
Karnaval                        


ters yüz edilme – maske


maske (groteskleşme)


Groteskleşme

Tablo 5

Bu tabloda da toplumsal yapı hem ortaçağda hem de modern çağda aynıdır. Buna karşın yapı ile kontrast oluşturan diğer iki anti-yapı aynı zamanda birbirleri ile daha büyük bir kontrast halindedir. Karnaval yapıya kuzeyden ters ise erginlenme töreni güneyden terstir. Önceki başlıkta ele aldığımız edilgen-etken farkı bu tabloda daha aşikardır. Yine dış görünüş, giysi gibi toplumsal yapının önemli öğeleri erginlenme törenlerinde bir beyhudelik kavrayışıyla boş verilmektedir. Keza karnaval da bunların önemsizliğini vurgulamaktadır ancak bunu etkin bir biçimde değiştirerek, bunun için emek vererek, abartı ve grotesk aracılığıyla daha ters bir boyuttan vurgulayarak yapmaktadır. Günümüzde Rio karnavalına hazırlanan dans okullarının maske ve kostümlerini aylar öncesinden hazırlamaya başladığı bilinmektedir. Bu durum ortaçağ karnavallarında da muhakkak geçerlidir. (sektör haline dönüşmesi konumuz dışındadır.)

Bu tablo karnavalların yaratıcı böylelikle yenileyici yönünü göstermektedir. Erginlenme törenleri yapının kontrastında yer alırken, bunu geçmişte insanın en yalın ve çıplak haliyle bulunduğu zamanlara gönderme yaparak, bir çeşit geçmişi teyit ederek yapmaktadır. Bu törenler gücünü geçmişten almaktadır. Karnaval ise geleceğe yönelmiştir. Hiç yapılmamış maskeyi takmak, hiç giyilmemiş giysiyi giymek, en karmaşık biçime girmek, ya da daha önce bahsettiğimiz gibi en büyük sosisi yapmak gibi insanın sınırlarını, limitlerini zorlayıcı tutumlara girmektedir. Bahtin'in karnavallarda devrimci-yenileyici öğeler görmesinin sebebi bu özelliklerdedir. Aynı sebeplerle Turner erginlenme törenlerinin dini yanlarını vurgulamaktadır.

4)

[erginlenme töreni]Eşiksellik


kutsallık


cinsel perhiz ya da aşırılık
cinsiyet ayırımlarının asgarileşmesi
alçakgönüllülük

özgecilik

kutsal öğretiler

acı ve ıstırabı kabulleniş
Normal Toplumsal Yapı (Structure)


seküler (modern) / kutsallık (ortaçağ)

Cinsellik

cinsiyet ayırımlarının azamileşmesi

kibir

bencillik

teknik bilgi

acı ve ıstıraptan kaçınma
Karnaval              



sekülerlik (görecelilik)

(maddi bendensellik)

maddi bedensellik

neşe (gülme)

-

-

-

Tablo 6

Son olarak geriye kalanlardan böyle bir tablo yapılabilir. Bu tabloda normal toplumsal yapı iki farklı etnografinin gerçekleştiği zamanlar yönünden farklıdır. Ortaçağda toplumsal yapı kutsallık olarak gösterilebilecek dini öğeler taşırken modern yapı sekülerdir. Eşik ise her iki dönemde bu yapıyla kontrast oluşturmaktadır. Bu belki Bahtin'in iddiasını doğrulamaktadır. Yani kutsal yapının karşısında duran karnavallar, seküler bir tutum olarak görülebilecek görecelilik kavrayışı ile kutsal yapıyı değiştirip, modern seküler yapının temellerini mi atmıştır?
Bu tablonun geri kalan kısımları ise kanaatimce artık birbirleriyle karşılaştırılması güç bir durum almıştır. Hem değişkenler yönünden bir belirsizlik, hem zaman yönünden bir belirsizlik vardır ve hem de karnavalın daha önce bahsettiğimiz “müphemlik” karakteri sebebiyle kontrastlar belirsizliğe itilmektedir.



Genel Değerlendirme



Karakteristik özelliklerin karşılaştırmasında karnavalın özgür yenileyen ve değiştiren doğasının sebepleri biraz belirlenmiş oldu. Bununla birlikte erginlenme törenlerinin yapının meşruiyetini kuvvetlendiren sebepleri de az çok belirlendi. Erginlenme törenlerinde eşit insanlar topluluğunun tepesindeki mutlak iktidar bu topluluğu edilgen bir tutuma itmekte yeniliğe kapayan bir eğitim vermektedir. Karnaval ise uçsuz bucaksız (grotesk) bir özgürlük sağlayarak eşitler topluluğuna limitlerini zorlama imkanı sağlamaktadır. Daha doğrusu halk bu imkanı isteyip elde etmektedir.


Geldiğimiz bölüme kadarki kısım Bahtin'in kavrayışını yeterince göstermiştir. Buna karşılık Turner'ın dialektik kavrayışının yeterince altı çizilemedi. Daha çok erginlenme törenleri ile karnavallar karşıştırılmış oldu. Oysaki Turner'ın erginlenme törenleri ile oluşturduğu yapısal kavram olan eşiksellik ve de communitas hakkındaki dialektik bundan fazlasıdır.


Eşiksellik, “bireyler arasında siyasal sosyal eşitliğe inanan ve güçlü arkadaşlık bağı geliştirmeye meyilli; seküler rütbelerin ve statülerin gözden kaybolduğu veya homojenleştirildiği” normal durum (state) karşısındadır. (Turner 1969:359-60) Bu haliyle karnavalların eşiksellik olarak tanımlanması doğrudur.


Communitas, toplumların tanımlanan haliyle; “yapılandırılmış, farklılaştırılmış ve sıklıkla insanları yukarı ve aşağı olarak konumlandıran politik-ekonomik hiyerarşi”k sistemden ayrımlanmaktadır. Aradaki ayrım sadece seküler veya kutsal üzerinden tanımlanamaz. (Turner 1969: 360)

Turner'a göre herkesin kendi gelişim döngüsünde tanımlanmış pozisyonlarının görevleri birçok geçiş ve pozisyonla birarada olur. her bireyin yaşam deneyimi değişik yapı (structure) ve communitas ve durum (state) ve geçişler içerir. (Turner 1969:361)

Communitas yapının öteki tarafındadır, eşiksellik yapının kenarlarında, marginallik ise yapının altında, aşağılardadır. (Turner 1969:372) Bunlar sıklıkla mitlerle, sembollerle, ritüellerle, felsefi sistemlerle, ve sanat işleriyle ilgilidir. Bunlar genellikle çok şey işaret eden, çok anlamlı karakterdedir ve herbiri eşzamanlı olarak insanları başka psikobiyolojik seviyelere taşıma kapasitesindedir. (Turner 1969: 373) Şairler ve filozoflar eşiğe ve marjinalliğe meyillidir. (Turner 1969: 372)

Buradaki dialektik, insanların yapıdan communitasa, communitas deneyimini yaşayıp, yeniden canlanıp tekrar yapıya dönmesiyle olur. Bu dialektiğin olmadığı toplum yoktur. Yapının abartılması kanundışı veya kanunların karşısında patolojik manifestoların yükselmesine sebep olur. Dini ve politik sistemlerde communitasın abartılması despotluğa ve bürokrasinin yükselmesine sebep olur. Communitasın yükselmesi yapının daha karmaşıklaşmasına ve bu da yenilenmiş communitaslar için uğraşan devrimcileri meydana çıkarır. Büyük toplumların tarihi, politik düzeydeki bu salınımın tanıklığını sağlamaktadır. (Turner 1969: 373)



Sonuç olarak Bahtin'in devrimci olarak nitelediği karnavallar, Turner'da patolojik olarak tanımlanmasına yakındır. Ancak bu bir aşağılama değil daha çok Turner'ın rasyonellik ile müphemliği ayırt etmiş olan yapısal kavrayışı sebebiyledir. Bahtin'de karnavalların getirdiği yenilenme ve değişim, Turner'da sadece yapının daha karmaşıklaşmasına sebep olan bir değişim olarak tanımlanmaktadır.

Turner'da yapı hep varolagelmiş biçimde ele alınmaktadır. Bunda da haksız olduğu söylenemez. Ancak bu aynı zamanda yine Turner'ın yapısal düşünce biçiminden ileri gelir. Bahtin'de ise tarih hep baştan yazılır. Marx ve Engels'ten aktardığı haliyle “Tarih köktenci bir şekilde hareket eder; eskiyen hayat biçimlerini mezara göndererek çeşitli evrelerden geçer. Evrensel tarihsel biçimin son evresi tarihin komedisidir... Peki tarih neden böyle bir yürüyüş tutturmuş olsun? İnsanoğlunun, geçmişine neşeli bir hoşça kal demesi için bu gereklidir.” (akt. Bahtin 2005:469-70)

Bu çalışma, iki farklı etnografinin farklı zamanlarda gerçekleşmiş olması sebebiyle “normal toplumsal yapı”nn değişimini ya da pek değişmemişliğini özellikle ortaya koydu. Bahtin'e göre ortaçağdan moderne geçerken yapı kökten değişmiş (ki aradaki katmanlarda da kökten değişe değişe gelmiştir) Turner'a göre ise aynı yapı sadece karmaşıklaşmıştır. Kanaatimce iki üstadın bakışaçıları benzer olmasına karşın “tarih”i kavrayış biçimleri farklıdır. Benzerlik ise her ikisininde yapının dışında konumlanan yaşantı ya da kültürlerin önemine odaklanmasından ileri gelmektedir. Bu durum tarihsel perspektifte genel antropoloji kavrayışlarına göre öznel tutumlardır.






























Kaynaklar




AND, Metin. “Oyun ve Bügü”, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 2007

BAHTİN, Mihail. Rabelais ve Dünyası, (Çev. Çiçek Öztek), İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 2005

BOCK, Philip K. İnsan Davranışının Kültürel Temelleri, (Çev. Serpil Altuntek), Ankara, İmge Kitabevi Yayınları, 2001

KOTTAK, Conrad Philip. Antropoloji -İnsan Çeşitliliğine Bir Bakış-, Ankara, Ütopya Yayınları, 2002

NİETZCHE, Friedrick W. Zerdüşt Böyle Diyordu, (Çev. Osman Derinsu), İstanbul, Varlık Yayınları, 1999, Sekizinci baskı

TURNER, Victor. Liminality and Communitas, in The Rituel Process: Structure and Anti-Structure (Chicago: Aldine Publishing, 1969), pp. 94-103, 125-30. Abridged.
1 1917'den sonraki Sovyet kültür politikalarına muhalif olması nedeniyle türlü yargılanmalarla karşılaşan Bahtin'in yaşamı üzerine bilinenler bölük pörçüktür. Bu muhalifliği sebebiyle başka eserleri de olmasına karşın, bu yazıların hem tam olarak ne zaman yazıldığı bilinmemekte hem de başka isimler altında çıkan kimi yazıların ona ait olduğu söylenmektedir. Başlıca yapıtları ise şunlardır; Dostoyevski Politikasının Sorunları (1929), Rabelais ve Dünyası (1965), Edebiyat ve Estetik Sorunları (1975), Sözsel Sanatın Estetiği (1979), Türkçede Ayrıntı Yayınları'ndan çıkan Karnavaldan Romana adlı bir de derlemesi vardır. Voloşinov'a ait görünen Marksizm ve Dil Felsefesi isimli eser Bahtin'e mal edilir. (Karş. Öztek 2005:i)
2Çalışmada karşılaştırma yaparken ayırt edici olması için bazı yerlerin altını ben çizdim. Ayrıca köşeli parantez içinde kalanlar anlam bütünlüğünü bozmamak için benim tarafımdan eklenmiştir. R. Kaya
3Vurgulamalar yazara ait.
4Bahtin'in eseri, yalnızca karnaval ruhunu açıklamak amaçlı yazılmış bir eser değil, aynı zamanda daha eski zamanlardan itibaren ve daha sonrasındaki günümüze kadar, bu kavrayışın dönüşümünü belirlemeye çalışan oldukça kapsamlı bir eserdir. O'na göre Cervantes'teki Don Quijote ve Sancho Panza, ortaçağ sonrasında maddi bedensellik ilkesindeki daralmanın ve ikiye ayrılmışlığın izini taşımaktadır. Artık Sancho Panza, ideal tutkuların peşinde koşanın önünde duran ve küçük çıkarlar peşinde koşan pervasız ve ölümcül bir engeldir. Daha sonrasında bu karnaval ruhunun maddi bedensel ilkesi, yeniden hayat veren olumlu yanlarını kaybederken olumsuz öğelerini koruyacaktır. Keza 20. yy'a girerken bunlar artık hayatla ve kozmosla bağlantısı kopmuş, natüralist erotik imgelere kadar indirgenmiştir. Don Quijote'da bu süreç henüz başlangıç aşamasındadır. (karş. Bahtin 2005: 49-51)